Sayfalar

14 Eylül 2011 Çarşamba

Sürü

Elini verirsen kolunu kaptıracağın insanoğlu ve çoğu zaman düşüncesizlik örneği gösteren boşboğazlığıyla tartmadan konuşması. Atalarımız boşuna dememiş söz gümüş ise sükut altındır diye. Her zaman güçlü olman gerekir onlar karşısında. Başkasının sana bakışları sadece güç aramakta, etkileneceği bir hareket kollamaktadır. Çeşitli şekillerde tezahürü vardır. Bunun felsefesi yapıldı. Batı bu felsefeye hala çok uzak. Felsefemizin temelinde bu düşünce vardır. Rumi de insandan çıkarak koymuştur öğretisini ortaya. Sıfatları insanda bulmuştur. Biz insanın aradığına baktık ve bakıyoruz. Hep güce meraklı oluşuna takıldı aklımız.

Onlara güçsüzlük verirsen hemen alırlar, faydalanırlar ve üste çıkmıştırlar artık. Ast-üst mücadelesindedirler sürekli, farkında olanlar hariç. Gücü gördüklerinde iki tepkileri vardır: hayran olurlar veya kıskanırlar. Hayranlık sahte bir tavırdır, özünde aynısından isteme vardır, kıskançlık ve hasete bulanık bir histir bu. Gücü gören çaresiz ise siner, faydalanabilir ise faydalanır ondan, menfaat peşinde olmayanlar hariç. Ancak gücü aklının tam yetmediği bir şeyde görmek insanda ondakine salt hayranca bakmakla sonuçlanır.

Elini verdiğinde kolunu kaptıran adamın hikayesi gücü başkalarına bırakan adamın hikayesidir. Gardını düşürdüğü anda ne çok itham ve zorlama altında kaldığını kendi bilir. Boşboğazlıkla üzerine gelirler, çaresizce bekler gücün akışını. Sonra dinginlik gelir. Başkalarının meselelerine burun sokmakla güç gösterisinde bulunmayı tercih edenler, iyi yapmadıklarının farkına dahi varamayanlar, hassasiyetten uzak olanlar, olmuşluğun pişmanlığını duymayanlar, güce tutkun yaşamaya devam edecekler. Kim nerede görüyorsa gücü ki kimisi için çevresinden ibarettir o güç, kimisi için çok uzakları görebilmektir, kimisi için ise içine dönebilmektir, ona meyledecektir, istisnasız.

İyilik bir güçtür, güzellik bir güçtür, kötülük bir güçtür, inanç bir güçtür. Gücün kendisine kötü demek değil maksat, kötü veya iyinin dengesi ve kişinin nereye bakmak istediğiyle alakalıdır herşey.

Nurettin Arif - Sürü

10 Eylül 2011 Cumartesi

Saçlarını rüzgara savurma yoksa beni de rüzgara savurursun (Hafız-î Şîrazî)













Saçlarını rüzgara savurma yoksa beni de rüzgara savurursun
Naz yapma, ki nazınla beni de geçmişten ediyorsun
Başkalarıyla mei(şarab) içme yoksa benim ciğerim kanar
İsyan etme yoksa ben feleğe isyan ederim
Saçlarını buruk yapma yoksa beni kendine bağlarsın
Başkalarına yar olma yoksa ben kendimden geçerim
Bu hayatın gamını çekme yoksa beni üzersin
Yüzünü her zaman ferah tut ki ben güllere bakmayayım
Her zaman ayakta ol ki çınarlara bakmayayım
Her mahfelin(toplanma yeri) mumu olma yoksa beni yandırırsın
Herkesi yad eyleme yoksa ben seni unuturum
Heryerde ünlü olma yoksa başımı alıp dağlara giderim
şirin gibi olma yoksa ben ferhad olurum
acı bana ve sesimi duy
şi haykırışımın sesi üzüntünün toprağına yetişmesin
yalan olur eğer ki hafız senin hüznünden bıkarsa
çünkü ben senin zindanında olduğum günde özgürüm

Hafız-î Şîrazî

7 Eylül 2011 Çarşamba

Bir bakarsın...

Bir bakarsın...
Bir bakarsın gerçeğinin arkasına saklanmış bir hayali kolluyordum.
İçimden geçti hayal.
Mahvoldum.
Beklemedim ondan sonra. Hayallerle dalga geçtim. Bir süre sonra
dalga geçmekten sıkıldım.
Islık çalıyordum. Kulaklarım, boğazım tiz sesiyle doluyordu ıslığımın.
Bir bakıyordum hayal etmeye kalkışmıyorum. Bir bakıyordum yokum.
Bir bakıyordum derin sessizlik ve aradığımı buluyordum.

Huzurumu emiyordum kendi kendimden. Bütün hayaller gerçekti yalnızlığımda.
Ortak aramıyordum. Sözüm yoktu kimseye söyleyecek.
Bir bakıyordum...

Nurettin Arif

5 Eylül 2011 Pazartesi

Yeni Dünya Düzeni

Dünya büyük bir şirket olmuş, parababalarının sahip olduğu ülkeler yönetiyor dünyayı diyorlar, insanlar tüketmeye yarayan tüketim köleleri oluyor diyorlar, hep seninle oynuyorlar diyorlar, oyuncak olmuşuz diyorlar, dönen çarkın içinde olmak zorundasın diyorlar, güzel hiçbir şey demiyorlar, hep başkalarının başkalarına yaptığı ve yapacağı kötülüklerden bahsediyorlar, başka insanların planladıkları gibi yaşamak zorunda olduğunu ve başka bir yaşamın söz konusu olamayacağını söylüyorlar, yeni dünya düzeni diyorlar eski dünya düzeninden sıkılmış olanlar.

Hep başkası yapıyor ve yine başkasının yaptığını konuşuyoruz, yaşamın güzelliği ön plana çıkartmaktansa kötü olan ne varsa onları görüyoruz gazetelerde, örgürlük diye bir şeyin varlığından bahsetmek bile gülünç olmuş, herşeyin başkaları tarafından kontrol edildiğine inandırılmışız, haklı olanın hakkını alamadığı bir dünyaya inanıyor herkes, sadece kitaplarda kalan güzel dünyaları arıyoruz. Daralmış alanlarda hissetmemek için gözlerini hep iyiden yana çevirmek zorundasın, hala nasıl özgürce yaşadığını zannediyorsun, onlara göre kuklasın, onların dizayn ettiği bir hayatı yaşıyorsun onlara göre, dünyaya tüketilecek bir şey vermiyorsan sistem seni saymıyor, öldüresiye çalışmak zorundasın, çalışmaların çoğu insan tabiatına uygun olmayan bir yıpranma üzerine kurulu, tercih edemeden birçok şeylere razı gelmek zorundasın, başka türlü yaşamanın mümkün olmadığını biliyorsun, herşeye üretim ve tüketim olarak bakan bu mantalite insana da toplumlara da üreten ve tüketen bir hayvan olarak bakıyor, üretimini sürdürebilmek için gerekli olan kaynaklara da onyıllardır hayvanca saldırıyor ve insanların tüketimi arttırması için ne gerekiyorsa yapıyorlar, bu durum git gide daha kötü bir hal alıyor. Bu düzenin içinde olduğunu anlayıp daralmamak ne mümkün, illede sana huzur verecek limanlara bakıyorsun. Herkes gergin o ülkede, refah için herşey mübah zannedenlerin hayatında 1 sn refah hissettikeri mi var, unutmuşlar çoktan hisleri.